İklim krizi karşısında dünya liderlerinin aldıkları tutum ve gerçekleştirmedikleri vaatler üzerine George Monbiot tarafından yazılmış ve The Guardian’da yayımlanmış metnin çevirisini sizlerle paylaşıyoruz.
Bugün herhangi birimizin hayatta olması bir mucize. Gelecek nesillere bu mucizeyi bahşetme gücüne sahip olanlar bunu yapmamayı seçtiler.*
Herhangi bir kişinin hayata gelme şansı, yaşam koçu Dr. Ali Binazir tarafından hesaplanmış. Binazir, annenizle babanızın tanışma, çiftleşme ve çocuk sahibi olma olasılığını belirli bir sperm ve yumurtanın kaynaşması olasılığıyla çarpmış, insan ve insansı [hominid] atalarımızın tümünün üreme çağına erişmesi ve bunların hepsinin başarılı bir şekilde üremesi olasılığını hesaplamış. Bir bölü 10 üzeri 2.640 bin rakamına ulaşmış. Başka bir deyişle, 10 rakamını 2,6 milyon sıfır takip ediyor. Bu, hayal bile edilemeyecek mucizevi bir rakam. Ama işe bakın, gene de buradayız.
Şu anda, gittiği yolu bilen ilk nesillerden ve bu yolu değiştirebilme şansına sahip son nesillerden birinin üyesi olarak hayatta olma şansımızı bulmak için, bu çılgın sayıya birkaç sıfır daha eklemeliyiz. Bu kritik anda ülkenizin cumhurbaşkanı veya başbakanı olma şansınızı hesaplamak içinse... Neyse, ne demek istediğimi anladınız.
Peki hükümet başkanları bu mucizeyi nasıl kullanmayı seçtiler dersiniz? Geleceğin tüm doğması olasılık dışı insanlarının minnettarlığını kazanarak Dünya'da geçireceğimiz şu ömrümüzü uzatmak için mi? Hayır. Hiçbir şey yapmamayı seçtiler. Bu olasılıklar yarışında yörüngemizi değiştirme konusunda gerçekçi bir şansı olan hiçbir şey seçmediler. Şarm El-Şeyh'teki COP27 toplantısında iki seçenekleri vardı: Ya üzerinde yaşanabilir bir gezegeni savunacaklardı ya da sponsorlarını doyuracaklardı. Onlar sponsorları tercih ettiler.
Önceki nesillerde yolsuzluğa batmış yoz kararlarla edinilmiş gücün, zamanımızın yoz kararlarını nasıl yönlendirdiğini biliyoruz. Fosil yakıt şirketlerine 50 yıllık fiyasko yönetimi sonucu verilen ruhsatların nasıl onlara akıllara durgunluk veren kârlar sağladığını biliyoruz ki –bu yarım yüzyıllık süre boyunca günde ortalama 2,8 milyar dolar kazanç demek– bu paranın küçücük bir kısmını politikaya yatırmaları, tüm politikacıları satın almalarına da, ihtiyaç duydukları tüm politik kararları almalarına da haydi haydi yetecektir.
Bir politikacının gücü ele geçirmesinin en kolay yolunun, gücü zaten elinde bulunduranlara, gücü seçimlerin ötesine gidenlere, petrol ağalarına, medya ağalarına, şirketlere ve finans piyasalarına hitap etmek olduğunu biliyoruz. Bu gücün, olabilecek en kötü zamanda, olabilecek en kötü kişileri işbaşına getirdiğini biliyoruz. Yaşlı milyarderlerin, ellerinden kayıp giden hayattan hep daha fazlasını koparıp almaya çalıştıkça, nasıl bir ölüm tarikatı yarattıklarını biliyoruz.
“50 yıl oldu ha?” diye soruyorsunuz değil mi? Evet, çevre krizi üzerine eğildiğini iddia eden ilk uluslararası zirve 1972'de gerçekleştirildi. Birleşik Krallık ve ABD'nin de aralarında bulunduğu bir avuç güçlü ülke, o zirvenin gizli tutanaklarındaki deyimle "gayriresmî ve gizli" bir yapı oluşturdular. Gizli tutanaklar gösteriyor ki bu yapı daha yoksul ülkelerin istediklerini elde etmelerini önlemeyi garantilemeyi, çevre kirliliği veya çevre kalitesinin korunması konusunda hiçbir uluslararası standart üzerinde anlaşmaya varılmamasını sağlamayı amaçlıyordu.
Bu bir avuç iktidar sahibi ülke o zirvede kendilerine önemli bir ders çıkardılar. Sponsorlarınıza yönelik tehditleri ortadan kaldırmak istiyorsanız, tehditleri yöneltenlere başınızı sallar ve gülümsersiniz, toplum içinde doğru şeyleri söyler, ardından da kapalı kapılar ardında etkili önlemler alınmasını engellersiniz. Bu yıl COP27'ye geldiklerinde, daha yoksul ülkelere iklim krizine –böyle bir şey mümkünmüş gibi– çözüm getirmelerine yardımcı olmak için söz verdikleri parayı ödemeye bile niyetleri yoktu.
50 yıllık önceden tasarlanmış başarısızlıktan sonra, iklim tedbirlerinin 40 tane göstergesinden tek bir tanesi bile hükümetlerin üzerinde anlaşmaya vardığı hedeflere ulaşma yolunda değil. Bu yılın ilk 9 ayında, en büyük 7 özel sektör petrol şirketi yaklaşık 150 milyar dolar kâr elde etti. Yine de hükümetler, petrol ve gaz şirketlerine yılda 64 milyar dolar kamu sübvansiyonu vererek bu yağma ve ganimeti tamamlamaya devam ediyor.
Yeni petrol ve gaz sahaları geliştirilirse, küresel ısıtmanın 1,5 dereceden fazlasını önlemenin artık uygulanabilir bir yolu kalmıyor. Yine de fosil yakıt şirketleri, onlara sahip olan veya lisans veren hükümetlerin teşvikiyle, 2023 ile 2025 yılları arasında büyük bir yatırım artışı planlıyorlar. Planlanan en büyük genişlemeler, açık farkla ABD'de. Yumuşak gerçekler –Şarm El-Şeyh'te tüketimin kısılmasına ilişkin belirsiz ve güvencesiz vaatler – üretimi arttırmanın katı gerçekleri karşısında hiçbir şey ifade etmiyor.
Artık bu yolun bizi nereye götürebileceği konusunda spekülasyon yapmamıza gerek kalmadı: Eşikten geçtik. Pakistan'da 33 milyon insanı yerinden eden ve 1,2 milyon hektarlık toprağı silip süpüren selleri, ekinleri kurutan sıcak hava dalgası takip etti. Ilıman havanın şiddetli bir aşırılık döngüsüne yol açması, bilimsel makalelerde öngörülen testere etkisidir. Ülkenin bu felaketlerin ekonomik şoklarından nasıl kurtulacağını görmek zor: Pakistan kendini toparlamaya başladığında, muhtemelen bir başka etki tarafından yıkılacak. Bu yıl Çin, Batı medyasında nadiren yer almasına rağmen, tarihî kayıtlarında görülen en büyük sıcak hava dalgasına maruz kalmakla kalmadı, aynı zamanda dünyanın herhangi bir yerinde kaydedilen en büyük ısı anomalisine de maruz kaldı. Afrika Boynuzu'nda şimdi beşinci yılına giren yıkıcı kuraklık, gezegen üzerindeki "yaşanamazlığın” neye benzeyebileceğine dair fikir veriyor.
Zengin dünyanın hükümetleri Mısır'daki konferansa "Ya şimdi, ya asla" diyerek geldiler. “Asla’ya ne dersiniz?” diyerek ayrıldılar. Herhangi birinin yaşama olasılığının sıfıra doğru ilerlediği bir geleceğe doğru her hedef ve amacın, kırmızı çizginin ve söz verilen kısıtlamanın hızla içinden geçip gidiyoruz. Her hayat delicesine olanak dışı bir armağandır. Hükümetlerimiz her şeyi çöpe atarken biz daha ne kadar bunu oturup seyredeceğiz acaba?
Çeviren: Nil Sarrafoğlu
Çeviri editörü: Ömer Madra
* Bu metnin orijinal hâli The Guardian’da yayımlanmıştır.